21 Ağustos 2011 Pazar

Şaman



Karanlık. Bilinmeyenlik ve karmaşayla dolu dünyadaki tek değişmeyen şey. Ruhun derinliklerine uzanan siyah perde…

Şaman gözlerini tekrar kapadı ve kendini sakinleştirmeye çalıştı. Dışarıdaki gürültüler bütün kampı sarmışsa da onun için şu anda dünyada başka kimse yoktu. Çünkü şu anda yardıma ihtiyacı vardı. Çünkü şu anda tanrılarına dua ediyordu. Derin bir nefes aldı ve vücudu ile zihnini, başına geleceklere alıştırmaya çabaladı. Konsantrasyonunu kaybetmemek için büyük çaba sarf ediyordu. Aklındaki düşünceleri uzaklaştırmak için buna ihtiyacı vardı. Büyük bir sakinlikle nefes verdi.

Şaman bir kez daha nefes aldı ve son birkaç ayda başına gelenleri unutmaya çalıştı. Yağmurlu bir günde kamplarına gelen yabancıları ve beraberlerinde getirdikleri şu ‘Ahennag’ı, yani göklerin altındaki her şeyin tanrısını. Elementlere karşı olan tek bir tanrı. Kısa sürede, bütün kardeşlerinin süslü sözler ve boş vaatlerle din değiştirdiklerini ve her gün gözlerinin önünde olan elementleri biraz daha terk ettikleri gerçeğini unutmak istiyordu. ”Saçmalık bu.” demişti şaman, ”Varlığından bile emin olmadığınız bir ilaha tapmayın.” Fakat sözleri sağır kulaklara düşmüş, liderleri Tarha Kağan bile kısa sürede bu tanrıya tapınmaya başlamıştı.


Dışarıdaki kalabalık iyice hiddetleniyordu. Çıkardıkları gürültüler ve davulların ritmi ona kendi kardeşlerinin dinlerini değiştirmeyen diğer kabilelere yaptıkları ve Ahennag’a inanmayanları linç edip kafalarını kazıklara geçirdikleri baskınları hatırlattı. Aslında başından beri bu olaylardan hoşnut olmayan şaman, bu baskınlardan sonra sesini duyurmak zorunda kalmış, kardeş kabilelerin yok olmalarına göz yumamamıştı. Kara gecede, hala ona sadık olan öğrencilerinden birinin yardımıyla diğer kabileleri uyarmış, onları gözleri dönmüş kardeşlerinden kaçırmıştı. Davulların uğultusunun kesilmesi şamanı kara düşüncelerinden söküp aldı.’Zaman geldi’ diye içinden geçirdi ve yavaşça ayağa kalktı. Son bir derin nefes aldı, ruhlara -eğer hala onu kolluyorlardı ise- küçük bir dua etti ve çadırının perdesini açarak içerideki karanlığın temizleyici ışık tarafından yutulmasını izledi. Gözlerini bir an olsun kısmayarak kendini dünyaya bıraktı…

“Kafir! Dinimize inanmamaktan ve diğer kafirleri saklamaktan suçlu bulundun!” Bu sözler Sonsuz Tundra’da, ayaz rüzgarından korunmak için paçavralarına sarınarak yürüyen şamanın kafasında yankılandı. Belli belirsiz bir istekle kafasını artık geride kalmış kamp ateşlerine ve çadırlara çevirdi. Aklına Tarha Kağan’ın söyledikleri geldi: ”Bu suçların cezası ölümdür, fakat sen sürgün edileceksin!” Şiddetle yüzeye çıkan anı seliyle boğuşan şaman, gözünden tek bir damlanın aşağı akmasına izin verdi, doğduğu, büyüdüğü ve öldüğü yer için. ”Sürgün edileceksin ki, yaptıklarının utancı içinde çürüyüp gideceksin… ”Artık bir yere ait olmadığını bilen şaman, dayandığı eğri ve yontulmuş tahta sopayı yavaşça döndürerek geriledi. Birkaç adım sonra, kaderini kabul ediş yahut yenilenen bir kararlılıkla hızlı bir dönüş yaptı ve önünde uzanan boş, çorak araziye kırmızımsı bir ışık veren günbatımına doğru yavaşça,kafasındaki seslerle beraber yürümeye başladı.

…Ve sürgün edileceksin ki, Her Şeyi Yaratan seni kendisi vurup düşürdüğünde, ölmeden önce toprağı kanınla beraber ıslatacak boş umutlarını ve yalanlarını görme şerefine erişebileceksin…

                                                                                                                 

  Alp Tanju

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder