21 Ağustos 2011 Pazar

Göksüzü

Yağmur yağıyor, sırılsıklam olmuş saçları. Bir elinde tuttuğu gitar ağır gelmeye başlamış. Önünden geçen arabalar bir türlü durmuyor, yavaşlamıyor. Yerdeki su birikintileri üzerine sıçramasın diye her seferinde bir geri adım atıyor kız.

Yan tarafından bir sigara dumanı, bütün yüzünü kaplıyor. O sırada, yeşil ışık yanıyor ve karşıya geçmek için yelteniyor.

Karşıdan otobüse binecek. Otobüs durağındaki insanlar, ona fazla geliyor.

Birbirini görmeyen, hatta bakmamak için çaba gösteren insan kalabalıkları, diye düşünüyor içinden. Ne var ki, o da hiçbirinin yüzüne bakmıyor. Yalnızca ayaklar. Çamurlu ve eski ayakkabılar görünüyor gözlerine.
Otobüsü geliyor.. İçine binmeye çalışan bir kalabalık daha. Zar zor içeri giriyor ve parasını uzatıyor.
“Bir Mecidiyeköy alır mısınız?”
Muavin para üstünü veriyor, şöför bağırıyor;
“İlerleyelim! Bak  amca sağda boşluk var haydi! Kızım sen de şöyle geç arkası bomboş haydi!

Mavi sinir oluyor.. Uflayarak arkaya doğru ilerliyor. Önce içinden şöföre küfrediyor, sonra şarkı söylemeye başlıyor. İçinden..

Gitarını otobüsün kenarındaki demirlere dayayıp camdan dışarı bakmaya başlıyor.
Fısıltılar, insanların tek tek ne dedikleri kulaklarında. Onun hakkında konuşuyorlar, ona bakıyorlar.. Böyle yerler onu hep sinirlendirir.. Korkar hatta, kalabalıklardan..
Yanındaki adam gitarına çarpıyor. Gitar yere düştü. Mavi uzanıyor, uzanırken bir teyze.. ;

“Madem etek giyeceksin neden otobüse bindin a kızım… Siz gençler…”
 Mavi dinlemiyor. Dinlemek istemiyor. ‘Sussun bu kadın. Hiç konuşmasın. Hem ona ne ki. İstediğimi giyerim, sanki herkes para basıyor, otobüsten başka neye bineceğim…’

Adamın teki tekrar çarpıyor gitara. Gitar yine düştü. Bu sefer şöför bağırıyor oradan: “ Kızım ne yapıyorsun bu koca sazı otobüste nereye koyacağız insan zor sığıyor! Getir bakayım şuraya araya sıkıştıralım”

Mavi : “ Yok hayır gerek yok.. Teşekkürler tutarım ben elimde.” Artık bitsin bu işkence diyor kendi kendine. Teyze; ” cık cık cık…”

Fısıltılar artıyor. İlacını almış mıydı.. Hatırlayamıyor. ‘İçinden şarkı söyle hadi.. Dinleme duyma insanları.. Boşver, bakma yukarı, ayaklarına bak.. Hadi yapabilirsin…’

İneceği yere iki durak kaldı. Dakikaları saymaya başlıyor, saniyeleri. Sonra arabaları. Camın arkasındaki hayat çok büyük. Bulutlara bakıyor, midesi bulanıyor.

İneceği durağa gelmiş. İnsanların arasına giriyor, sıyrılarak iniyor otobüsten. Derin bir nefes. Yine kalabalık. Bu gökyüzünden uzaklaşmalıyım diye geçiriyor içinden..

Kırmızı bir ‘M’ harfi arıyor etrafta.. Görüyor metroyu ve ilerliyor. Merdivenlerinden inerken içini bir huzur kaplamaya başlıyor.. Birazdan evine gelecek.

İlerliyor metronun içinde. İnsanlar var yine, ama güvenli burası.. Her zamanki oturduğu yere oturuyor. Girişin sol kenar tarafı. Dışarıdan hem soğuk gelmiyor, hem de kuytu ama görünen bir yer.

Gitarını açıyor. Kabını önüne koyuyor.

Müzik defteri önünde. Akorlar, tablar, notalar, şarkı sözleri. İşte nefes almaya başladı..

İnsanlar ona bakıyor. Ama o şu an rahatsız olmuyor. Çünkü birazdan şarkı söyleyecek. Ve gökyüzü uzakta. O sadece bir boşluğa bakıp sonsuzluğu o boşlukta görecek. Kendisini tek korkutmayan sonsuzluk olan boşluk. Duvar, gelip geçen bir insanın yüzü, duvara tırmanmaya çalışan bir böcek veya yerde duran karton bir çay bardağı..

İlk tele basıyor. Çıkan ses gününün ilk mutluluğu. İçinde ailesinin de yaşadığı, ama yalnız olduğu ev. Üniversiteyi kazanamadığı için bir sene daha hazırlanıyor, insanlar ona kayıp gözüyle bakıyor.. Ama o bu metronun şu köşesini seçti, ve tüm içindekileri metrodan geçip giden insanlara notaları ve sesleriyle kusuyor. Agarofobisi yüzünden dışarıda çok kalamıyor..  Burası tam ona göre.

İkinci tele vuruyor. Bir kişi ona baktı. Ama o boşluğa bakmaya devam ediyor. Hayır, aslında boşluk değil. Baktığı şey bu sefer distribütörün yanındaki çikolata çöpü.. Ancak Mavi’nin gördüğü bir renk, veya şekil. Ona ne ilham verecekse.

Üçüncü tel ve şarkıya giriyor..
“Düşten de mor bir aşkı yaşadın da gittin yar…” İki kere tekrar ediyor girişi. Ferhan Şensoy ne güzel yazmış diye geçiriyor içinden..
“Bir gittin ki sus oldu, pusa büründü hisar..
“Bir vapur dumanıyla, bir gün gelecek  gibi..
Bir gün gelecek elbet ütopyalar güzeldir,
ütopyalar güzeldir,
ütopyalar güzeldir..”

Mavi’nin gözleri kapalı. Elleri acıyor. Pena kullanmıyor çünkü telleri hissetmek daha çok haz veriyor ona.. Kendi sesini duyarken ne mutlu oluyor. Güzelliğinden değil, kendisinin olduğu için sadece.
İnsanlar bakıyor, arada bozuk para atan da oluyor.

O aldırmıyor, sadece burada mutlu. Hayatındaki ilk bencillik belki de. Geçip giden insanların hayatlarının birkaç saniyesine müzik sokmak.. Amaç bu olabilir.. Ama aslında o kendisini ilk defa korkmadan bulutların üzerine çıkarabilecek şeyi, müziği, sesleri, notaları bulduğu için, kendine söylüyor, kendini dinliyor ve  gülümsüyor..




Öykü Aras

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder