16 Kasım 2011 Çarşamba

Takip: Bir Öykü ve Oyun Olarak 'Sinekler Sevişirken'

Karasinekler Uyku Kaçırır mı?

Karasineklerden korkan, nefesinin sinekleri tahrik ettiğine inanan; sinekler soluk sesine gelmesin, onunla sevişmek istemesin diye nefesini sımsıkı tutan, yatalak bırakılmış bir küçük kız. Kelebeklerin dediğine göre; 'deli baba'sının sevişmek istediği, bu yüzden bacaklarını kopardığı küçük kız. Kelebeklerin fısıldadığı gerçeklerden kaçmaya çalışan. Ve, ne karasinekleri, ne de kelebekleri görmeyen/ görmeyi reddeden bir anne.

Baba/ağabey/dayı/amca... tarafından tecavüze uğrayan çocuk ile tüm bunları reddeden, üstünü örtmeye çabalayan anne, -maalesef ki- tanıdık ve bir o kadar da tabu olan bir konu.

Mine Söğüt'ün 'Deli Kadın Hikâyeleri' kitabında bulunan 'Sinekler Sevişirken' öyküsü, işte bu üstü örtülmüş gerçeği yüzümüze vuruyor.

Erkek şiddetinin; tacizin, tecavüzün, çocuk istismarının devlet eliyle korunduğu, ve hatta bu şiddetin 'kıdemli devlet adamları' tarafından uygulandığı, bunu dile getirenlerin 'deli' muamelesi gördüğü, afaroz edildiği bir zamanda, Mine Söğüt tam da ihtiyacımız olanı yapıyor kalemiyle: Didik didik ediyor, yaraları kaşıyor, konuşulmayanı, hiç yokmuş gibi davranılanı; ensesti anlatıyor. Tüm bunları yaparken, ne şiddetin diline bulaşıyor, ne de duygu sömürüsünün tuzağına düşüyor.

Hikâyenin bela getiren, huzur kaçıran karakterleri; karasinekler. Dışarda; 'ev'in dışında kalsın, o mahrem alandan uzak dursun istenen, şiddeti, tecavüzü, baskıyı getiren, huzur kaçıran karasinekler. "Peki ya o karasineklerin en kocamanı evin tam merkezindeyse? 'Ev'i oluşturanlardan biriyse?" sorusunu cevaplıyor Mine Söğüt.

Mine Söğüt tarafından sahneye uyarlanan  ve prömiyerini Kumbaracı50'de sahnelenen 'Sinekler Sevişirken' adlı oyun, sahnedeki haliyle de kitaptaki kadar çarpıcı. Izleyicinin oturduğu yerde kıpırdamasına fırsat vermeyen 30 dakikalık bu kara gerçekler bombardımanında, kelimeler canlanıyor, büyüyor ve kişinin zihnini yiyen canavarlara dönüşüyor.

Baba tarafından tecavüze uğramanın, bu tecavüzü ve bunların yarattığı travmayı inkâr eden bir annenin, bir çocuğa neler yaptığını sesiyle, sessizliğiyle, mimikleriyle, jestleriyle yansıtan Merve Engin'in canlandırdığı bu 'görülmeyen' küçük kız, 30 dakika boyunca tüm yaralarını kusuyor.

Muhtemelen küçük kızın hayatında sadece telkin edici, geçiştiren bir ses olarak varolmuş anne, oyun boyunca da sadece bir ses olarak vücût buluyor. Bu ses, küçük kızın sorularına kaçamak cevaplar veriyor, yaraları; karasinekleri, kelebekleri ve en önemlisi kızını görmüyor. Yaşanılanlara, yaşatılanlara sımsıkı yumuyor gözlerini. Geriye küçük kızın tek başınalığı kalıyor.

Mine Söğüt hem öyküsünde hem de uyarlamasında; Merve Engin'se sahnede, sinekler sevişirken uyuyamamanın ne demek olduğunu izleyiciye çok başarılı ve sarsıcı bir şekilde aktarırken, bize de gece uyuyamamak ya da kâbuslarımızda karasinekler görmek düşüyor.

Alâra Kuset

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder